top of page
  • Özlem ÇİFTÇİ

DUYGUSAL ZEKA VE PROJE YÖNETİMİ

Duygulardan söz ettiğimizde kişilerin aklına genellikle uç noktalarda yaşanan yoğun ve düzensiz duygulanımlar gelir. Bu duygu tanımı da çoğu zaman kişinin duygusunu bastırıp tamamen rasyonel bir profil çizmeye çalışmasına sebep olur. Peki duygular gerçekten yok saymamız gereken şeyler midir? Kendimizi duygusal olmayan bir birey olarak tanımlamak bizlere daha başarılı bir hayat mı sunar? Bu soruların cevaplarını bu yazımızda birlikte arayalım.


Duygular, doğru yoğunlukta kullanılırsa ve yeterince iyi yönetilirse kişinin yaşamının her noktasında doğru ve rasyonel kararlar almasına mantık kadar katkı sağlar. Duyguyu doğru yoğunlukta kullanma ve iyi yönetme kısmı da aslında kişilerin duygusal zekasını ifade eder. Literatürde “Emotional Intelligence” olarak yer edinen duygusal zeka, kişilerin duygularını anlamlandırıp yönetebilme yetisi ve kapasitesi olarak da tanımlanır. Yaşantımızda yeni yer edinmiş bir terim olması, kişilerin duygusal zekayı daha önceden aşina oldukları terimler ile karşılaştırmasına zemin hazırlamıştır. Birçok insan duygusal zekayı(EQ) duyar duymaz onu IQ (intelligence quotient) dediğimiz zeka katsayısı ile karşılaştırıyor. EQ sanki IQ seviyesinin bir rakibiymiş gibi lanse edilerek hangisi daha iyidir diye sorgulanmaya devam ediliyor. Ben bu tartışmaları yersiz bulmakla birlikte EQ ve IQ seviyelerini, kişinin özellikle iş yaşantısı için birbirini tamamlayan değerler olarak görüyorum.


Yukarıda genel hatları ile belirttiğimiz duygusal zeka kişilerin iş yaşantılarına, özellikle yönetim kısmına, ne şekilde bir destek sağlayabilir? Daha önceki blog yazımda da bahsettiğim gibi proje yönetimi olarak isimlendirdiğimiz süreç aslında zamanı yönetmek, kaliteyi yönetmek, riskleri yönetmek konularından çokça emek ve vakit isteyen bir süreç. Bu süreçleri yönetirken kişi her zaman objektif olamayabilir veya rasyonel davranamayabilir. Diğer taraftan kişiler, duygusal zeka ile bağlantılı olarak duygu yoğunluklarını düzenleyemedikleri için karar alırken zaman zaman ani ve tek bir duygu yoğunluğuna hizmet edecek şekilde hareket edebilirler. Duygusal zekanın iş hayatında çok fazla bilinmeyişinden ve duyguları değerlendirmenin henüz tam kabul görmemesinden dolayı kişiler duyguları yönetmekten ve duyguların dahil olduğu bir iş hayatını benimsemekten zaman zaman kaçınabilir. Duygularımızın var olduğunu kabul etmek ve hayatın her alanında olduğu gibi iş hayatımızda da onları en verimli şekilde süreçlere dahil etmek kişileri rahatlatmanın en büyük yöntemi gibi görünüyor.


Konu ile ilgili fikirlerinizi, yorum ve geri bildirimlerinizi bekliyoruz….



Görsel Tasarım: TPYME İletişim Koordinatörü Feride AKÇA

bottom of page